Kümüş & Yüksel Partners Logo

Zorla Getirme, Yakalama ve Gözaltı

CEZA HUKUKU
25 Tem 2025
Post görseli

ZORLA GETİRME, YAKALAMA VE GÖZALTI

Ceza muhakemesi, maddi gerçeğe ulaşma ve adaleti tesis etme idealini gerçekleştirmeye çalışan, kamusal gücün en yoğun hissedildiği hukuk dallarından biridir. Bu süreç, doğası gereği bir yanda toplumun suçun aydınlatılmasına yönelik meşru menfaatini, diğer yanda ise suç şüphesi altında bulunan bireyin anayasal güvence altındaki temel hak ve özgürlüklerini barındıran hassas bir denge üzerine kuruludur. Bu dengenin en kritik noktalarından birini, şüpheli veya sanığın soruşturma ve kovuşturma süreçlerine katılımını sağlamak amacıyla başvurulan ve kişi hürriyetine doğrudan müdahale niteliği taşıyan koruma tedbirleri oluşturur.

Türk Ceza Muhakemesi Kanunu (“CMK”), bu zorunlu katılımı temin etmek üzere bir dizi mekanizma öngörmüştür. Bu mekanizmalar, en hafif müdahaleden en ağırına doğru ilerleyen kademeli bir yapı sergiler. Sürecin başlangıcında, bireyin rızasına ve yükümlülüğüne dayanan "çağrı" (davet) kurumu yer alırken, bu çağrıya uyulmaması veya başkaca kanuni şartların oluşması durumunda devreye "zorla getirme", "yakalama" ve "gözaltına alma" gibi bireyin özgürlüğünü kısıtlayan daha müdahaleci tedbirler girmektedir.

Türk Ceza Muhakemesi Kanunu (“CMK”), bu zorunlu katılımı temin etmek üzere bir dizi mekanizma öngörmüştür. Bu mekanizmalar, en hafif müdahaleden en ağırına doğru ilerleyen kademeli bir yapı sergiler. Sürecin başlangıcında, bireyin rızasına ve yükümlülüğüne dayanan "çağrı" (davet) kurumu yer alırken, bu çağrıya uyulmaması veya başkaca kanuni şartların oluşması durumunda devreye "zorla getirme", "yakalama" ve "gözaltına alma" gibi bireyin özgürlüğünü kısıtlayan daha müdahaleci tedbirler girmektedir.

1. Zorla Getirme

Ceza muhakemesi sürecinin ilerleyebilmesi için şüphelinin veya sanığın belirli usuli işlemlerde (ifade alma, sorgu, teşhis vb.) hazır bulunması esastır. Hukuk sistemimizdeki temel kural, CMK m.145'te de belirtildiği gibi, bu kişilerin usulüne uygun bir "davetiye" ile çağrılmasıdır. Bu davetiyede, kişinin hangi sebeple çağrıldığı ve davete uymamasının hukuki sonucunun "zorla getirtilme" olacağı açıkça belirtilir. Bu, devletin bireye önce saygı gösterdiğini, onun işbirliğini beklediğini ve zor kullanmanın son çare olduğunu ortaya koyan medeni bir yaklaşımdır.

Ancak, bu davete icabet edilmediğinde veya bazı istisnai durumlarda, muhakemenin aksamasını önlemek amacıyla "zorla getirme" (eski adıyla "ihzar müzekkeresi") kurumuna başvurulur. CMK m.146'da düzenlenen bu tedbir, esasen bir özgürlükten yoksun bırakma değil, belirli bir usuli işlemin gerçekleştirilmesi amacıyla kişinin adli makam önüne "getirilmesini" sağlayan sınırlı bir tedbirdir.

  • 1.1. Zorla Getirmenin Hukuki Niteliği ve Koşulları
  • Zorla getirme kararı verilebilmesi için iki temel senaryo mevcuttur:

    • Çağrıya Uymama Hali: En yaygın durum, usulüne uygun tebliğ edilen davetiyeye rağmen ifade veya sorguya gelmeyen şüpheli veya sanık hakkında, işlemi yapacak olan Cumhuriyet savcısı, hakim veya mahkemenin zorla getirme kararı vermesidir. Bu, en saf haliyle, bireyin yükümlülüğünü yerine getirmemesine karşı sistemin geliştirdiği bir yaptırımdır.
    • Doğrudan Zorla Getirme Kararı Verilebilecek Haller: CMK m.146/1, daha ağır durumlar için bir istisna öngörür. Eğer şüpheli veya sanık hakkında CMK m.100 uyarınca bir tutuklama kararı verilmesini gerektirecek somut olgular veya CMK m.98 kapsamında bir yakalama emri düzenlenmesi için yeterli nedenler mevcutsa, kişiye davetiye gönderilmeksizin doğrudan zorla getirme kararı verilebilir. Bu durum, delillerin karartılması, kişinin kaçma ihtimalinin yüksek olması gibi acil ve vahim hallerde, daha hafif bir tedbirle kişinin kontrol altına alınarak durumunun değerlendirilmesine olanak tanır.
  • 1.2. Zorla Getirmenin Diğer Tedbirlerden Ayırt Edici Özellikleri
  • Zorla getirmeyi, yakalama ve gözaltından ayıran temel farklar, onun daha hafif ve amaçsal niteliğinde yatmaktadır:

    • Amaç Sınırlılığı: Zorla getirmenin tek amacı, kararı veren makamın (savcı, hakim, mahkeme) önünde belirli bir işlemi (ifade, sorgu vb.) gerçekleştirmektir. İşlem tamamlandığında tedbir derhal sona erer. Kişi, bu işlemden sonra başka bir tedbire (örneğin tutuklama) karar verilmedikçe serbest bırakılır.
    • Nezarethaneye Konulmama: Zorla getirilen kişi, yakalanan kişi gibi nezarethaneye konulup bekletilmez. Kolluk görevlileri tarafından, kararda belirtilen adli makama doğrudan sevk edilir. Süreç, mümkün olan en kısa sürede tamamlanmalıdır. CMK m.146/4, bu süreyi "derhal", olanak bulunmuyorsa yol süresi hariç "en geç yirmi dört saat" olarak net bir şekilde belirlemiştir.
    • GBT/UYAP Kaydı Oluşturmama: Hakkında zorla getirme kararı verilen kişi, hakkında yakalama emri çıkarılan kişi gibi ulusal arama sistemlerine (Genel Bilgi Toplama - GBT veya Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi - UYAP) kaydedilmez. Bu, tedbirin lekeleyici etkisinin çok daha az olduğu anlamına gelir.
    • Kelepçe Takılmaması Prensibi: Belki de en önemli farklardan biri, CMK m.93'ün lafzında yatmaktadır. Bu madde, kelepçe takılmasını yalnızca "yakalanan" veya "tutuklanan" kişilerin nakli sırasında, kaçma veya kendine/başkalarına zarar verme tehlikesi belirtileri varsa mümkün kılar. "Zorla getirilen" kişi bu iki sıfattan birine sahip olmadığından, kural olarak kendisine kelepçe takılamaz. Bu durum, zorla getirmenin, yakalamadan hukuken ve fiilen daha hafif bir koruma tedbiri olduğunun en somut göstergesidir.

    Özetle zorla getirme, muhakemeyi yürütmekle görevli makamların, işbirliği yapmayan bir bireyi, sadece belirli bir işlem süresince fiziken yanlarında bulundurmalarını sağlayan, orantılı ve sınırlı bir araçtır.

2. Yakalama

Yakalama, zorla getirmeye kıyasla kişi özgürlüğüne yönelik çok daha ciddi bir müdahaledir. Bu tedbir, yalnızca bir kişinin bir yerden bir yere götürülmesini değil, aynı zamanda devletin denetimi altına alınarak özgürlüğünün geçici olarak ve fiilen kısıtlanmasını ifade eder. Yakalamanın hukuki çerçevesi, temel olarak iki farklı durumda karşımıza çıkar: Herkes tarafından yapılabilen suçüstü yakalaması ve adli makamların kararına dayanan yakalama emri.

  • 2.1. Yakalama Türleri ve Uygulama Koşulları
    • 2.1.1. Suçüstü ve Benzeri Hallerde Yakalama (CMK m.90)
    • Bu, yakalamanın en bilinen ve acil durumlara özgü halidir.

      • Herkesin Yakalama Yetkisi: Meşru müdafaa veya zorunluluk hali gibi, suç işlenmekte olduğu ("suçüstü") veya suç henüz işlenmiş olup da fiilin iz, eser ve emareleri üzerindeyken takip edilen kişinin kaçma olasılığı varsa, herhangi bir vatandaşın dahi yakalama yapma yetkisi bulunmaktadır. Bu, toplumsal düzenin korunmasına yönelik istisnai bir yetkidir.
      • Kolluğun Yakalama Yetkisi: Kolluk görevlileri, yukarıdaki duruma ek olarak, haklarında tutuklama kararı veya yakalama emri düzenlenmesini gerektiren ve gecikmesinde sakınca bulunan hallerde, Cumhuriyet savcısına veya amirlerine derhal ulaşma imkanı bulamadıklarında da doğrudan yakalama yapabilirler. Bu, delillerin kaybolmasını veya şüphelinin kaçmasını önlemeye yönelik kritik bir yetkidir.
      • Sonrasında Yapılacak İşlemler: Bu tür yakalamadan sonra derhal Cumhuriyet savcısına haber verilir ve onun talimatları doğrultusunda hareket edilir.
    • 2.1.2. Yakalama Emri Üzerine Yakalama (CMK m.98)
    • Bu, soruşturma ve kovuşturma makamlarının inisiyatifiyle gerçekleşen, yazılı bir karara dayanan yakalama türüdür. Zorla getirme ile en çok karıştırılan ve ölçülülük tartışmasının merkezinde yer alan yakalama budur.

      • Soruşturma Evresi: Soruşturma evresinde, usulüne uygun çağrıldığı halde gelmeyen veya kendisine çağrı yapılamayan (adresi meçhul vb.) şüpheli hakkında, Cumhuriyet savcısının talebi üzerine Sulh Ceza Hakimi tarafından "yakalama emri" düzenlenebilir. Bu emir, ülke genelindeki tüm kolluk birimlerine gönderilir ve şüphelinin bilgileri GBT/UYAP gibi sistemlere işlenir. Artık kişi, herhangi bir kimlik kontrolünde "aranan şahıs" olarak görünecektir.
      • Kovuşturma Evresi: Kovuşturma (mahkeme) aşamasında ise, kaçak sanık hakkında mahkeme re'sen (kendiliğinden) veya Cumhuriyet savcısının talebiyle yakalama emri düzenleyebilir.
      • Yakalanan Kişinin Hakim Önüne Çıkarılması: Yakalama emri üzerine yakalanan kişi, CMK m.94 uyarınca en geç yirmi dört saat içinde yetkili hakim veya mahkeme önüne çıkarılmak zorundadır. Eğer bu fiziken mümkün değilse, aynı süre içinde, yakalandığı yer adliyesindeki Sesli ve Görüntülü Bilişim Sistemi (SEGBİS) aracılığıyla sorgusu veya ifadesi alınır.
  • 2.2. Yakalama ve Zorla Getirme Arasındaki Ölçülülük Sorunsalı
  • Kanun metinlerine bakıldığında, hem CMK m.146 (zorla getirme) hem de CMK m.98'in (yakalama emri) ortak bir tetikleyici koşula sahip olduğu görülür: "çağrı üzerine gelmeme". Bu durum, uygulamada savcılık makamlarına sanki bir seçim hakkı tanıyormuş gibi bir izlenim yaratmaktadır. Yani, davete uymayan şüpheli hakkında savcı isterse zorla getirme kararı verebilir, isterse Sulh Ceza Hakimliği'nden yakalama emri talep edebilir.

    Ancak bu yorum, ceza muhakemesine hakim olan temel ilkeleri, özellikle de Anayasa'nın 13. ve 19. maddeleri ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 5. maddesinde güvence altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkını ve bu hakkın kısıtlanmasındaki "ölçülülük" ilkesini göz ardı eder. Ölçülülük ilkesi, bir amaca ulaşmak için birden fazla araç varsa, hak ve özgürlüklere en az müdahale eden aracın seçilmesini emreder.

    Bu bağlamda;

    • Elverişlilik: Hem zorla getirme hem de yakalama, şüphelinin adli makam önüne çıkarılması amacına hizmet etme açısından “elverişli” araçlardır.
    • Gereklilik (Zorunluluk): İşte kritik nokta burasıdır. Yakalama emri, kişiyi arananlar listesine sokan, özgürlüğünü daha uzun süreli kısıtlama potansiyeli taşıyan, kelepçe takılabilen ve sonrasında gözaltına alınma ihtimali olan çok daha ağır bir tedbirdir. Zorla getirme ise sadece anlık bir sevk işlemidir. Amaç sadece ifade almak ise, daha hafif olan zorla getirme tedbiri varken, doğrudan daha ağır olan yakalama emrine başvurmak “gereklilik” (zorunluluk) alt ilkesinin açık bir ihlalidir.
    • Orantılılık (Dar Anlamda): Tedbirin neden olduğu bireysel külfet ile sağladığı kamusal yarar arasında makul bir denge olmalıdır. Sadece ifadesi alınacak bir şüpheliye, zorla getirme ile ulaşılabilecekken, onu “aranan şahıs” statüsüne sokup belki de bir gece nezarette kalmasına yol açacak yakalama emri çıkarmak, orantısız bir müdahaledir.

    Dolayısıyla, hukukun ruhuna ve temel ilkelere uygun yorum, sıralı bir yetki kullanımını gerektirir: Önce davetiye çıkarılmalı, davete uyulmazsa zorla getirme kararı verilmeli ve bu karara rağmen kişiye ulaşılamazsa veya kişi kaçmaya devam ederse, son çare olarak yakalama emri düzenlenmelidir. Doğrudan yakalama emrine başvurmak, "ölçülülük" ilkesini ve dolayısıyla kişi hürriyeti ve güvenliği hakkını ihlal etme riski taşır.

3. Gözaltı

Dolayısıyla, hukukun ruhuna ve temel ilkelere uygun yorum, sıralı bir yetki kullanımını gerektirir: Önce davetiye çıkarılmalı, davete uyulmazsa zorla getirme kararı verilmeli ve bu karara rağmen kişiye ulaşılamazsa veya kişi kaçmaya devam ederse, son çare olarak yakalama emri düzenlenmelidir. Doğrudan yakalama emrine başvurmak, "ölçülülük" ilkesini ve dolayısıyla kişi hürriyeti ve güvenliği hakkını ihlal etme riski taşır.

  • 3.1. Gözaltı Kararının Koşulları
  • Cumhuriyet savcısı, yakalanan bir kişiyi serbest bırakmayıp gözaltına alınmasına karar verebilir. Ancak bu yetki mutlak ve keyfi değildir. CMK m.91/2, bu kararın verilebilmesi için iki temel koşulun bir arada bulunmasını zorunlu kılar:

    • Soruşturma Yönünden Zorunluluk: Gözaltı tedbiri, soruşturmanın sağlıklı bir şekilde yürütülebilmesi için “zorunlu” olmalıdır. Bu zorunluluk; delillerin toplanması, şüphelinin delilleri karartma veya tanıklar üzerinde baskı kurma tehlikesinin bulunması, başka şüphelilere ulaşma ihtiyacı veya yapılması gereken karmaşık soruşturma işlemlerinin (teşhis, yer gösterme, yüzleştirme vb.) zaman alması gibi somut gerekçelere dayanmalıdır. Savcının, bu zorunluluğu kararında gerekçelendirmesi gerekir.
    • Suç Şüphesini Gösteren Somut Delillerin Varlığı: Gözaltı gibi ağır bir tedbire başvurmak için, artık basit bir şüpheden daha fazlası gereklidir. Kişinin soruşturma konusu suçu işlediği yönünde “somut delillere” dayanan bir şüphenin bulunması şarttır. Bu, bir tanık beyanı, bir kamera kaydı, bir parmak izi gibi objektif ve somut bir verinin varlığını ifade eder.

    Uygulamada, kolluk birimlerinin soruşturma dosyasını savcılığa "ikmalen" (şüpheli getirilmeden, sadece evrak olarak) veya "mevcutlu" (şüpheliyle birlikte) göndermesi usulü, bu prensibin bir yansımasıdır. Her yakalanan kişinin otomatik olarak savcılığa "mevcutlu" getirilip gözaltına alınması gerekmez.

  • 3.2. Gözaltı Süresi ve Güvenceler
  • Gözaltı, kişi özgürlüğüne en yoğun müdahalelerden biri olduğu için kanun koyucu süreleri ve güvenceleri sıkı bir şekilde düzenlemiştir. Bireysel suçlarda gözaltı süresi, yakalama anından itibaren 24 saati geçemez. Toplu işlenen suçlarda ise savcı, her defasında bir günü geçmemek üzere bu süreyi üç gün süreyle uzatabilir. Bu süreler sonunda kişi ya serbest bırakılır ya da tutuklama veya adli kontrol talebiyle Sulh Ceza Hakimi'nin önüne çıkarılır. Gözaltına alınan kişinin avukatıyla görüşme, yakınlarına haber verme, susma hakkı ve karara itiraz etme gibi temel hakları bulunmaktadır.

4. Sonuç

Zorla getirme, yakalama ve gözaltı, ceza muhakemesinin hedeflerine ulaşmak için tasarlanmış, ancak her biri farklı bir ağırlık ve meşruiyet zeminine oturan, birbirinden keskin çizgilerle ayrılmış koruma tedbirleridir. Bu kurumların doğru anlaşılması ve uygulanması, bir hukuk devletinin temel hak ve özgürlüklere gösterdiği saygının bir turnusol kağıdıdır.

Analizimizden çıkarılması gereken temel sonuçlar şunlardır:

  • Kademeli Bir Sistem: Bu üç tedbir, birbirinin alternatifi değil, birbiri üzerine inşa edilen kademeli bir sistemin parçalarıdır. Temel kural, en hafif müdahale olan davet ile süreci başlatmaktır. Davet sonuçsuz kalırsa, ikinci aşama, amaçsal ve sınırlı bir tedbir olan “zorla getirme” olmalıdır. “Yakalama emri”, zorla getirme tedbirinin de başarısız olduğu veya kanundaki özel (kaçma, delil karartma gibi) şartların oluştuğu daha ağır durumlar için saklı tutulması gereken bir “son çare” tedbirdir. Son olarak “gözaltı”, ancak bir yakalama işlemi sonrasında ve soruşturma için somut bir zorunluluk ile delillerin varlığı halinde başvurulabilecek, süreli bir özgürlükten yoksun bırakma halidir.
  • Ölçülülük İlkesinin Merkezi Rolü: Davete uymayan bir şüpheli hakkında, zorla getirme seçeneği varken doğrudan yakalama emri talep etmek, ölçülülük ilkesinin “gereklilik” unsurunu ihlal eder. Hukuk uygulayıcıları (özellikle Cumhuriyet savcıları ve hakimler), kanunun kendilerine tanıdığı yetkileri kullanırken, bu yetkileri sınırlayan Anayasal ve uluslararası sözleşmelerden doğan temel ilkeleri daima göz önünde bulundurmakla yükümlüdür. En etkili görünen değil, amaca ulaşmak için yeterli olan en hafif tedbiri seçme yükümlülüğü, adil yargılanma hakkının temel bir gereğidir.
  • Kavramsal Netliğin Önemi: “Zorla getirme”nin bir tutuklama veya gözaltı provası olmadığı, kelepçe takılamayacağı, nezarette bekletilmeyi içermediği gibi temel farkların tüm uygulayıcılar tarafından bilinmesi ve içselleştirilmesi, keyfi uygulamaların önüne geçecektir. Aynı şekilde, gözaltının otomatik bir süreç olmadığı, her yakalama sonrası mutlaka uygulanması gerekmediği ve ancak kanunun aradığı “zorunluluk” ve “somut delil” şartları varsa meşruiyet kazanacağı unutulmamalıdır.

Nihayetinde, ceza adalet sisteminin etkinliği, sadece suçluları cezalandırma becerisiyle değil, aynı zamanda suç şüphesi altındaki bireylerin haklarını koruma kapasitesiyle ölçülür. Zorla getirme, yakalama ve gözaltı gibi güçlü yetkilerin, ölçülülük, gereklilik ve orantılılık süzgecinden geçirilerek, birer istisna olarak ve ancak zorunlu hallerde kullanılması, hukuk devletinin onurunu ve bireyin adalet sistemine olan güvenini korumanın temel şartıdır.

    Kümüş & Yüksel Partners Logo

İletişim

E-Posta: info@kypartners.av.tr

© 2024-2025 Tüm hakları saklıdır | KY Partners