YÖNETİM KURULU ÜYELERİ ALEYHİNE AÇILACAK SORUMLULUK DAVASINDA GENEL KURUL KARARI
Anonim şirketler, modern ticaret hayatının temel taşlarından birini oluşturur. Bu şirketlerin işleyişi, yönetim kurulu tarafından yürütülür. Yönetim kurulu, şirketin stratejik kararlarını alan, şirketin faaliyetlerini denetleyen ve şirketin temsil edilmesini sağlayan en üst düzey yönetim organıdır. Ancak, bu geniş yetkilerin yanı sıra, yönetim kurulu üyeleri, şirketin menfaatlerini korumak ve kanunlara uygun hareket etmekle yükümlüdür. Türk Ticaret Kanunu’nun (“TTK”) 553. maddesi uyarınca, yönetim kurulu üyeleri, şirkete, pay sahiplerine ve alacaklılara karşı sorumludur. Bu sorumluluk, yönetim kurulu üyelerinin görevlerini ihmal etmeleri veya kötüye kullanmaları durumunda ortaya çıkar. Bu tür durumlarda, şirket adına yönetim kurulu üyeleri aleyhine sorumluluk davası açılabilir. Ancak, bu davanın açılması sürecinde, genel kurul kararının gerekip gerekmediği önemli bir tartışma konusudur.
1. Eski Türk Ticaret Kanunu Döneminde Genel Kurul Kararının Zorunluluğu
Eski TTK’da, yönetim kurulu üyelerine karşı sorumluluk davası açılabilmesi için genel kurul tarafından davanın açılmasına yönelik bir karar alınması şartı açıkça düzenlenmişti. Bu hüküm, yönetim kurulu üyelerinin sorumluluğunun ciddiyetini vurguluyor ve şirketin en üst karar organı olan genel kurulun onayını gerektiriyordu. Yargıtay da bu dönemde, genel kurul kararı alınmadan açılan davaları usulden reddetme eğilimindeydi. Ancak, Yargıtay’ın bu yaklaşımı, genel kurul kararının eksik olduğu durumlarda, davayı derhal reddetmek yerine, eksikliğin giderilmesi için süre tanıma şeklindeydi. Bu uygulama, şirketlerin hukuki süreçlerde daha adil bir şekilde temsil edilmesini sağlamayı amaçlıyordu.
2. Yeni Türk Ticaret Kanunu’nda Genel Kurul Kararının Durumu
2012 yılında yürürlüğe giren yeni TTK, yönetim kurulu üyelerine karşı açılacak sorumluluk davalarında genel kurul kararı alınmasını açıkça şart koşan bir hüküm içermemektedir. Bu durum, eski kanunla kıyaslandığında önemli bir değişiklik olarak görülmektedir. Ancak, kanunun 479/3(c) maddesinde, ibra ve sorumluluk davası açılmasına ilişkin genel kurul kararlarında pay sahiplerinin oyda imtiyaz hakkının geçerli olmayacağı belirtilmiştir. Bu hüküm, genel kurul kararının sorumluluk davası açılması sürecinde hala bir rol oynadığı izlenimini uyandırmaktadır. Bu belirsizlik, doktrinde ve uygulamada farklı yorumlara yol açmıştır.
3. Doktrindeki Tartışmalar ve Farklı Görüşler
Yeni TTK’nın genel kurul kararına ilişkin düzenlemesindeki belirsizlik, hukukçular arasında üç temel görüşün ortaya çıkmasına neden olmuştur.
- Genel Kurul Kararının Zorunlu Olduğunu Savunan Görüş: Bu görüşü savunanlar, kanunun 479/3(c) maddesinden hareketle, genel kurul kararının sorumluluk davası açılması için gerekli olduğunu ileri sürmektedir. Bu görüşe göre, genel kurulun şirketin en üst karar organı olması ve yönetim kurulunun faaliyetlerini denetleme yetkisi bulunması, genel kurul kararının aranmasını gerekli kılmaktadır. Ayrıca, genel kurulun finansal tabloları onaylama ve yönetim kurulunun yıllık raporunu değerlendirme gibi yetkileri de bu görüşü desteklemektedir.
- Genel Kurul Kararının Gerekli Olmadığını Savunan Görüş: Bu görüş, yeni kanunda genel kurul kararına ilişkin açık bir hükmün bulunmamasının, eski düzenlemeden bilinçli olarak vazgeçildiği anlamına geldiğini savunmaktadır. Bu görüşe göre, 479/3(c) maddesindeki hüküm, kanunun hazırlanması sırasında gözden kaçmış olabilir ve bu nedenle genel kurul kararı aranmamalıdır. Bu yaklaşım, yönetim kurulu üyelerine karşı dava açılması sürecini hızlandırmayı ve daha esnek hale getirmeyi amaçlamaktadır.
- Somut Olayın Koşullarına Göre Karar Verilmesi Gerektiğini Savunan Görüş: Bu görüş, genel kurul kararının zorunlu olup olmadığı konusunda kesin bir kural konulması yerine, somut olayın özelliklerine göre karar verilmesi gerektiğini savunmaktadır. Bu görüşe göre, yönetim kurulunun sorumluluk davası açılmasına karar veremediği durumlarda, genel kurul kararı alınması yoluna gidilebilir. Bu durumda, genel kurul kararı, davanın açılmasına yönelik bir irade beyanı olarak değerlendirilmelidir.
4. Yargıtay’ın Yaklaşımı ve Uygulaması
Yargıtay, yeni TTK’nın yürürlüğe girmesinden sonra da, eski kanun dönemindeki uygulamasını sürdürme eğilimindedir. Yargıtay, yönetim kurulu üyelerine karşı sorumluluk davası açılabilmesi için genel kurul kararı alınmasını bir dava şartı olarak kabul etmektedir. Ancak, Yargıtay’ın bu yaklaşımı, genel kurul kararının eksik olduğu durumlarda davayı derhal reddetmek şeklinde değildir. Yargıtay, eksikliğin giderilmesi için şirkete süre tanımakta ve bu süre içerisinde eksiklik giderilmediği takdirde davayı reddetmektedir. Bu uygulama, şirketlerin hukuki süreçlerde daha adil bir şekilde temsil edilmesini sağlamayı amaçlamaktadır.
5. Sonuç
Yönetim kurulu üyelerine karşı açılacak sorumluluk davalarında genel kurul kararının gerekip gerekmediği konusu, doktrinde ve uygulamada halen tartışmalı bir konudur. Yeni TTK’nın bu konuda açık bir hüküm içermemesi, farklı yorumlara yol açmıştır. Ancak, Yargıtay’ın eski kanun dönemindeki uygulamasını sürdürme eğilimi, genel kurul kararının bir dava şartı olarak görülmesi gerektiği yönünde bir eğilim oluşturmaktadır.
Bu nedenle, yönetim kurulu üyelerine karşı sorumluluk davası açmayı planlayan şirketlerin, yargılama sürecinde herhangi bir usuli engele takılmamak için öncelikle genel kurul kararı almaları tavsiye edilir. Bu karar, davanın hukuki dayanağını güçlendirecek ve sürecin daha sorunsuz bir şekilde ilerlemesini sağlayacaktır. Ayrıca, şirketlerin bu tür davalarda hukuki danışmanlık almaları ve süreci titizlikle yönetmeleri büyük önem taşımaktadır.
Sonuç olarak, yönetim kurulu üyelerine karşı açılacak sorumluluk davalarında genel kurul kararının rolü, hem hukuki hem de pratik açıdan önemli bir konudur. Bu konuda doktrindeki farklı görüşler ve Yargıtay’ın yaklaşımı dikkate alınarak, şirketlerin hukuki süreçlerde daha bilinçli ve hazırlıklı hareket etmeleri gerekmektedir.