ÖLÜNCEYE KADAR BAKMA SÖZLEŞMESİ
İnsan ömrünün uzaması ve geleneksel aile yapılarının değişimiyle birlikte, yaşlılık, kronik sağlık sorunları veya özel gereksinimler nedeniyle sürekli bakıma ihtiyaç duyan bireylerin sayısı giderek artmaktadır. İşte bu toplumsal gerçeklik, "ölünceye kadar bakma sözleşmesi" olarak adlandırılan özel bir hukuki enstrümanın önemini daha da artırmaktadır. Bu sözleşme, bakıma muhtaç bir yetişkinin (bakım alacaklısı) belirli bir mal varlığını devretmesi karşılığında, bir başka kişinin (bakım borçlusu) ona hayatı boyunca şefkatle özen gösterme, tüm temel ve özel ihtiyaçlarını eksiksiz karşılama ve genel refahını temin etme yükümlülüğünü üstlendiği, çift taraflı bir hukuki anlaşmadır. Bu sözleşme, sadece bakım ihtiyacı olan bireyin geleceğini maddi ve manevi olarak güvence altına almakla kalmaz, aynı zamanda bakımı üstlenen kişiye de üstlendiği ağır sorumluluğun karşılığında belirli bir ekonomik menfaat sunmayı amaçlar.
Türk Borçlar Kanunu'nun 611 ila 619. maddeleri arasında detaylı bir şekilde düzenlenmiş olan bu sözleşmenin kendine has hukuki yapısı, geçerlilik koşulları, tarafların hak ve yükümlülükleri, sona erme halleri ve özellikle miras hukuku ile olan karmaşık ilişkisi, onu diğer adi sözleşme türlerinden önemli ölçüde ayırır. Bu makalede, ölünceye kadar bakma sözleşmesinin tüm bu yönleri derinlemesine incelenecek, uygulamadaki potansiyel sorunlara ve çözüm yollarına dikkat çekilecektir.
1. Ölünceye Kadar Bakma Sözleşmesinin Derinlemesine Anlamı: Bir Güven ve Destek Akdi
Ölünceye kadar bakma sözleşmesi, yalnızca mal varlığı transferine dayanan bir ticari ilişki olmanın ötesinde, derin bir güven ve insani destek ilişkisini de içerir. Bakım alacaklısı, genellikle hayatının zor bir döneminde, kendisine maddi ve manevi olarak destek olacak birine ihtiyaç duyar. Bu sözleşme, bu ihtiyacı karşılayabilecek bir kişiyle hukuki bir bağ kurarak, yaşamının geri kalanında yalnız kalmama ve gereksinimlerinin karşılanacağına dair bir güvence elde etmesini sağlar.
Bakım borçlusu ise, bu sözleşmeyle önemli bir sorumluluk üstlenir. Bu sorumluluk, sadece maddi ihtiyaçların karşılanmasıyla sınırlı kalmayıp, aynı zamanda duygusal destek, refakat, sağlık takibi ve kişisel bakım gibi pek çok unsuru içerir. Bu nedenle, bakım borçlusunun bu görevi üstlenirken hem maddi hem de manevi olarak buna hazır olması, uzun süreli ve yıpratıcı olabilecek bu süreçte sabırlı ve özverili davranması beklenir.
2. Ölünceye Kadar Bakma Sözleşmesinin Biçimsel Unsurları ve Geçerlilik Koşulları
Ölünceye kadar bakma sözleşmesi, Türk hukuk sisteminde özel bir öneme sahip olup, geçerliliği belirli biçimsel koşullara ve esaslı şartlara tabidir. Bu koşullar, sözleşmenin taraflarının haklarının korunması, olası anlaşmazlıkların önlenmesi ve sözleşmenin hukuki güvenliğinin sağlanması amacıyla titizlikle düzenlenmiştir.
- 2.1. Sözleşmenin Şekli Unsurları
- Noter Huzuru: Sözleşme, yetkili bir noter tarafından düzenlenmelidir. Noter, tarafların kimliklerini tespit eder, iradelerini serbestçe açıkladıklarına kanaat getirir ve sözleşme metnini hazırlayarak taraflara okur.
- İki Tanık: Sözleşmenin düzenlenmesi sırasında, tarafların yanı sıra iki de tanığın hazır bulunması zorunludur. Bu tanıkların reşit, ayırt etme gücüne sahip, miras bırakan (bakım alacaklısı) ile aralarında kan veya kayın hısımlığı bulunmayan ve sözleşmede menfaat sahibi olmayan kişiler olması gerekmektedir. Tanıklar, noterin sözleşmeyi okumasından sonra, tarafların beyanlarının kendi önlerinde yapıldığını ve sözleşmeyi kendi iradeleriyle imzaladıklarını beyan ederek sözleşmeyi imzalarlar.
- İmza: Sözleşme metni, bakım alacaklısı, bakım borçlusu ve noter ile hazır bulunan iki tanık tarafından imzalanır. İmza, tarafların ve tanıkların sözleşme içeriğini kabul ettiklerini gösterir.
- 2.2. Devletçe Tanınmış Bakım Kurumlarıyla Yapılan Sözleşmelerde İstisna
- 2.3. Tarafların Hukuki Ehliyeti
- 2.4. Tarafların Serbest ve Sağlıklı İradeleri
- 2.5. Sözleşmenin Konusu
- 2.6. Karşılıklılık İlkesi
- 2.7. Malların Bakım Alacaklısına Ait Olması
Türk Borçlar Kanunu'nun 612. maddesi, ölünceye kadar bakma sözleşmesinin geçerliliği için özel bir şekil şartı öngörmektedir: "miras sözleşmesi şeklinde yapılması". Bu hüküm, sözleşmenin adi yazılı veya sözlü olarak değil, Türk Medeni Kanunu'nda düzenlenen miras sözleşmesi hükümlerine uygun olarak tesis edilmesini zorunlu kılar. Miras sözleşmesi ise, uygulamada büyük ölçüde resmi vasiyetname şeklinde ve noter huzurunda gerçekleştirilir.
Resmi vasiyetname, Türk Medeni Kanunu'nun 545 ve devamı maddelerinde ayrıntılı olarak düzenlenmiştir. Buna göre, ölünceye kadar bakma sözleşmesinin resmi vasiyetname şeklinde yapılabilmesi için aşağıdaki unsurların bir araya gelmesi gereklidir:
Resmi vasiyetname şeklinde yapılmayan, örneğin sadece adi yazılı olarak düzenlenen ölünceye kadar bakma sözleşmeleri, Türk Borçlar Kanunu'nun açık hükmü gereğince hukuken geçersizdir. Bu şekil şartına uyulmaması, sözleşmenin baştan itibaren hüküm doğurmamasına ve tarafların herhangi bir hak veya yükümlülük iddia edememesine yol açar.
Kanun koyucu, bazı özel durumları dikkate alarak, ölünceye kadar bakma sözleşmelerinin resmi şekil şartından istisna tutulabileceği bir hal öngörmüştür. Türk Borçlar Kanunu'nun 612. maddesinin ikinci fıkrasına göre, eğer ölünceye kadar bakma sözleşmesi, devletçe tanınmış bir bakım kurumu (huzurevi, yaşlı bakım merkezi gibi) tarafından, yetkili makamların belirlediği koşullara uyularak yapılmışsa, bu durumda yazılı şekil yeterlidir ve miras sözleşmesi şeklinde yapılması zorunlu değildir. Bu istisna, kurumsal bakım hizmetlerinin yaygınlaşması ve bu tür kuruluşların belirli standartlara tabi olması nedeniyle getirilmiştir. Ancak, bu istisnanın uygulanabilmesi için sözleşmenin gerçekten devletçe tanınmış bir bakım kurumu ile yapılması ve ilgili mevzuatın öngördüğü diğer koşulların da sağlanmış olması gerekmektedir.
Sözleşmenin tarafları olan bakım alacaklısı ve bakım borçlusu, sözleşmenin anlam ve sonuçlarını idrak edebilecek ayırt etme gücüne sahip ve reşit (on sekiz yaşını doldurmuş) olmalıdır. Ayrıca, tarafların hukuki işlem yapma ehliyetlerini sınırlayan herhangi bir kısıtlılık durumunun (vesayet altında olma gibi) bulunmaması gerekmektedir. Ehliyetsiz kişilerin yaptığı sözleşmeler genellikle geçersizdir veya yasal temsilcilerinin onayıyla geçerlilik kazanır.
Sözleşme, tarafların özgür ve sağlıklı iradeleriyle kurulmalıdır. Hata, hile, tehdit veya ikrah gibi iradeyi sakatlayan hallerin bulunması durumunda, sözleşme iptal edilebilir. Özellikle bakım alacaklısının yaşlılığı, hastalığı veya içinde bulunduğu zor durum, iradesinin baskı altında veya yanlış yönlendirme sonucu oluşması riskini artırabilir. Bu nedenle, noterin ve tanıkların tarafların iradelerini serbestçe açıkladıklarına emin olmaları önemlidir.
Ölünceye kadar bakma sözleşmesinin konusunu, bakım alacaklısının belirli bir mal varlığını veya bazı mal varlığı değerlerini bakım borçlusuna devretme taahhüdü ile bakım borçlusunun da bakım alacaklısına ömrü boyunca bakma, gözetme ve ihtiyaçlarını karşılama yükümlülüğü oluşturur. Sözleşmenin konusunun açık, belirli veya belirlenebilir olması gerekmektedir. Ayrıca, sözleşme konusunun hukuka ve ahlaka aykırı olmaması da temel bir geçerlilik şartıdır.
Ölünceye kadar bakma sözleşmesi, ivazlı (karşılıklı) bir sözleşmedir. Yani, bir tarafın bir edimi (mal varlığı devri) karşılığında diğer tarafın da bir karşı edimi (bakım yükümlülüğü) bulunur. Edimler arasında makul bir denge olması beklenir. Aşırı bir orantısızlık, özellikle mirasçılar tarafından muvazaa (danışıklılık) iddiasının ileri sürülmesine zemin hazırlayabilir. Mahkemeler, bu tür davalarda devredilen mal varlığının değeri ile üstlenilen bakım yükümlülüklerinin kapsamını ve değerini dikkate alarak bir değerlendirme yaparlar.
Sözleşmeye konu olan ve devredilmesi taahhüt edilen mal varlığının, sözleşmenin kurulduğu anda bakım alacaklısına ait olması gerekmektedir. Üçüncü kişilere ait malların devri taahhüdü hukuken geçerli olmaz.
3. Sözleşmenin Taraflarının Daha Yakından Tanınması
Ölünceye kadar bakma sözleşmesinin tarafları arasındaki ilişki, sadece hukuki bir bağ değil, aynı zamanda kişisel ve duygusal boyutları da olan karmaşık bir etkileşimdir.
- Bakım Alacaklısı: Genellikle ileri yaşta, fiziksel veya zihinsel sağlık sorunları olan, günlük işlerini kendi başına görmekte zorlanan ve bu nedenle sürekli yardıma ihtiyaç duyan bir bireydir. Bakım alacaklısının temel motivasyonu, yaşamının geri kalanında onurlu bir şekilde yaşamak, ihtiyaçlarının karşılanacağından emin olmak ve yalnızlık hissini azaltmaktır. Mal varlığını devretme kararı, genellikle bu güvenceyi elde etme arzusundan kaynaklanır.
- Bakım Borçlusu: Bu rolü üstlenen kişi, genellikle bakım alacaklısıyla yakın bir akrabalık ilişkisi içinde olabileceği gibi, tamamen yabancı bir kişi veya bir tüzel kişilik (bakım kuruluşu) de olabilir. Bakım borçlusunun motivasyonları çeşitlilik gösterebilir. Ailevi bağlar, sevgi, minnet duygusu gibi insani nedenlerin yanı sıra, devredilecek mal varlığına sahip olma beklentisi de bu kararda etkili olabilir. Tüzel kişiler için ise bu, bir hizmet sunma ve ekonomik kazanç elde etme faaliyetidir.
Taraflar arasındaki ilişkinin niteliği, sözleşmenin uygulanması sürecinde büyük önem taşır. Karşılıklı saygı, anlayış, sabır ve iletişim, olası sorunların önlenmesi ve sözleşmenin sağlıklı bir şekilde yürütülmesi için hayati öneme sahiptir. Özellikle aile içi ilişkilerde kurulan bu tür sözleşmelerde, diğer aile üyelerinin tutumları ve beklentileri de süreci etkileyebilir.
4. Ölünceye Kadar Bakma Sözleşmesinin Uygulanmasına Dair Senaryolar
Ölünceye kadar bakma sözleşmeleri, çok çeşitli şekillerde karşımıza çıkabilir. İşte bazı olası senaryolar:
- Yalnız Yaşayan Yaşlı Bir Akraba: Çocukları farklı şehirlerde veya ülkelerde yaşayan, yalnız ve bakıma muhtaç bir teyze, yeğeniyle ölünceye kadar bakma sözleşmesi yaparak evini ona devreder ve karşılığında yeğeninin kendisine ömrü boyunca bakmasını sağlar.
- Hasta Bir Eş: Uzun süredir ciddi bir hastalıkla mücadele eden bir eş, diğer eşine olan minnetini ve geleceğini güvence altına alma arzusunu göstermek amacıyla, sahip oldukları ortak konutu veya diğer mal varlıklarını ölünceye kadar bakma sözleşmesiyle ona devreder.
- Çocuksuz Bir Çiftin Anlaşması: Çocukları olmayan yaşlı bir çift, ilerleyen yaşlarında birbirlerine bakmakta zorlanacaklarını öngörerek, güvendikleri genç bir komşularıyla ölünceye kadar bakma sözleşmesi yapar ve karşılığında belirli mal varlıklarını onlara bırakmayı vadeder.
- Bakım Kuruluşu ile Yapılan Sözleşme: Yaşlı ve bakıma muhtaç bir kişi, özel bir bakım kuruluşuyla ölünceye kadar bakma sözleşmesi yaparak, belirli bir ücret karşılığında ömrünün sonuna kadar profesyonel bakım hizmeti almayı garantiler. Bu durumda, devredilen mal varlığı genellikle gelecekteki bakım masraflarını karşılamaya yöneliktir.
- Aile Dostu ile Yapılan Anlaşma: Yalnız ve bakıma muhtaç bir kişi, uzun yıllardır kendisine destek olan bir aile dostuyla ölünceye kadar bakma sözleşmesi yaparak, minnettarlığını ifade etmek ve gelecekteki bakımını güvence altına almak ister.
Bu senaryolar, ölünceye kadar bakma sözleşmelerinin ne kadar çeşitli durumlarda ve farklı motivasyonlarla kurulabileceğini göstermektedir.
5. Ölünceye Kadar Bakma Sözleşmesinin Sona Erme Nedenlerinin Detaylı Analizi
Ölünceye kadar bakma sözleşmesi, doğal olarak bakım alacaklısının vefatıyla sona erer. Ancak bunun dışında da çeşitli sona erme halleri bulunmaktadır:
- Tarafların Karşılıklı Anlaşması (İkale): Her iki tarafın da özgür iradeleriyle varacakları bir anlaşma ile sözleşme her zaman sonlandırılabilir. Bu durumda, devredilen mal varlığının ne şekilde iade edileceği veya tazminat ödenip ödenmeyeceği gibi hususlar da taraflarca belirlenir. Kanun, bu tür bir sona erme için adi yazılı şekli yeterli görmektedir.
- Bakım Borçlusunun Ölümü: Bakım borçlusunun vefatı, sözleşmeyi kendiliğinden sona erdirmez. Ancak, Türk Borçlar Kanunu'nun 618. maddesi, bu durumda bakım alacaklısına bir yıl içinde sözleşmeyi feshetme hakkı tanır. Bu hak, bakım borçlusunun mirasçılarının bakımı aynı şekilde devam ettiremeyebileceği veya bakım alacaklısının yeni bir düzenleme yapmak isteyebileceği düşüncesiyle tanınmıştır.
- Bakım Borçlusunun İflası: Bakım borçlusunun mali olarak iflas etmesi durumunda, bakım alacaklısı, sözleşmede belirlenen anapara değeri üzerinden alacağını iflas masasına kaydettirebilir ve bu alacağını öncelikli olarak talep edebilir. Bu durum, bakım alacaklısının ekonomik çıkarlarını korumayı amaçlar.
- Sözleşmeden Dönme (Cayma): Türk Borçlar Kanunu'nun 616. ve 617. maddeleri, belirli şartların oluşması halinde taraflara sözleşmeden dönme hakkı tanır. Özellikle edimler arasında önemli bir orantısızlık varsa ve bu orantısızlığın bağışlama niyetiyle verilmediği ispatlanamazsa, dengesizliği fark eden taraf altı aylık bir ihbar süresiyle sözleşmeyi sonlandırabilir. Ayrıca, karşı tarafın sözleşmeden doğan yükümlülüklerini ağır şekilde ihlal etmesi veya sözleşmenin devamını çekilmez kılan başka önemli nedenlerin ortaya çıkması halinde, taraflar ihbarsız olarak da sözleşmeyi feshedebilirler. Bu durumda, kusurlu taraf aldığı mal varlığını iade etmek ve diğer tarafın zararını tazmin etmekle yükümlü olabilir.
6. Miras Hukuku ile Çatışma Alanları: Muvazaa ve Tenkis Davalarının Derinlemesine İncelenmesi
Ölünceye kadar bakma sözleşmelerinin en karmaşık yönlerinden biri, miras hukuku ile olan potansiyel çatışma alanlarıdır. Özellikle mal varlığının devri söz konusu olduğunda, mirasçıların yasal hakları sıklıkla gündeme gelir ve bu durum çeşitli hukuki ihtilaflara yol açabilir.
- Mirasçıdan Mal Kaçırma (Muris Muvazaası) İddiası: Uygulamada en sık karşılaşılan sorunlardan biri, mirasçıların, miras bırakanın gerçek iradesinin ölünceye kadar bakma sözleşmesi yapmak değil, aslında mal varlığını mirasçılardan kaçırmak amacıyla bir bağış işlemi gerçekleştirmek olduğu iddiasıdır. Bu durumda, mirasçılar "muris muvazaası" (miras bırakanın danışıklı işlemi) davası açarak, sözleşmenin geçersizliğini ve devredilen tapunun iptalini talep edebilirler. Mahkemeler, bu tür davalarda miras bırakanın yaşı, sağlık durumu, devredilen mal varlığının büyüklüğü, taraflar arasındaki ilişki, bakım ihtiyacının gerçekliği ve devrin karşılıksız olup olmadığı gibi bir dizi faktörü titizlikle değerlendirirler. Yargıtay'ın bu konudaki yerleşik içtihatları, miras bırakanın asıl amacının belirlenmesinde büyük önem taşır. Eğer mahkeme, miras bırakanın gerçek amacının bakım sağlamak değil de mal kaçırmak olduğuna kanaat getirirse, sözleşmeyi geçersiz sayabilir.
- Saklı Pay İhlali ve Tenkis Davası: Türk Medeni Kanunu, bazı yakın mirasçılara (altsoy, eş, anne ve baba) miras bırakanın tasarruf özgürlüğünü kısıtlayan "saklı pay" adı verilen belirli bir miras payı tanır. Ölünceye kadar bakma sözleşmesi nedeniyle, miras bırakanın mal varlığının önemli bir bölümünü veya tamamını devretmesi durumunda, bu saklı pay sahibi mirasçıların yasal miras payları ihlal edilebilir. Bu durumda, ihlal edilen saklı paylarını geri alabilmek için "tenkis davası" açma hakları doğar. Tenkis davası sonucunda mahkeme, mirasçının saklı payını tamamlayacak şekilde, bakım borçlusuna yapılan devrin bir kısmının iadesine karar verebilir. Bu tür davalarda, devredilen mal varlığının değeri ile bakım borçlusunun sunduğu bakım hizmetlerinin değeri arasındaki denge de mahkeme tarafından gözetilir.
7. Ölünceye Kadar Bakma Sözleşmesi Yaparken Dikkat Edilmesi Gereken Pratik Hususlar ve Sözleşme Taslağı İpuçları
Ölünceye kadar bakma sözleşmesi yapmaya karar veren tarafların, ileride olası anlaşmazlıkları önlemek ve sözleşmenin amacına uygun bir şekilde yürütülmesini sağlamak için bir dizi pratik hususu dikkate almaları önemlidir:
- Bakımın Kapsamının Açıkça Belirtilmesi: Sözleşmede, bakım borçlusunun hangi konularda (iaşe, ibate, sağlık, kişisel bakım, refakat vb.) ve ne sıklıkta bakım sağlayacağı detaylı bir şekilde tanımlanmalıdır. Belirsizlikler, ileride farklı yorumlara ve anlaşmazlıklara yol açabilir.
- Mal Varlığının Değerinin Tespiti: Devredilecek mal varlığının güncel piyasa değeri doğru bir şekilde belirlenmeli ve sözleşmede açıkça ifade edilmelidir. Bu, ileride mirasçılarla yaşanabilecek olası ihtilaflarda önemli bir kanıt teşkil edebilir.
- Karşılıklılık İlkesinin Gözetilmesi: Sözleşmede, devredilen mal varlığı ile üstlenilen bakım yükümlülükleri arasında makul bir denge olmasına özen gösterilmelidir. Aşırı bir orantısızlık, mirasçılar tarafından muvazaa iddiasının ileri sürülmesine zemin hazırlayabilir.
- Tarafların Gerçek Niyetlerinin Açıkça İfade Edilmesi: Sözleşmede, tarafların bu anlaşmayı yapmaktaki gerçek amaçları ve niyetleri net bir şekilde belirtilmelidir. Özellikle bakım alacaklısının neden ailesi yerine başka bir kişiyle bu sözleşmeyi yaptığına dair makul açıklamalar yer alması, muvazaa iddialarını zayıflatabilir.
- Profesyonel Hukuki Destek Alınması: Böylesine karmaşık ve hukuki sonuçları ağır olan bir sözleşme hazırlanmadan önce mutlaka uzman bir avukattan hukuki danışmanlık almak, ileride yaşanabilecek olası sorunların önüne geçmek açısından hayati önem taşır. Avukat, sözleşmenin yasalara uygun bir şekilde hazırlanmasına yardımcı olacak ve tarafların haklarını koruyacaktır.
- Tanıkların Seçimi ve Rolü: Miras sözleşmesi şeklinde yapılacaksa, seçilecek tanıkların taraflarla herhangi bir çıkar ilişkisinin olmaması ve sözleşmenin yapıldığına şahitlik edebilecek bağımsız kişiler olması önemlidir. Tanıkların kimlikleri ve adresleri sözleşmede açıkça belirtilmelidir.
- Sözleşmenin Uygulanması Sürecinde İletişim: Sözleşme yürürlüğe girdikten sonra, taraflar arasında düzenli ve açık iletişim kurulması, olası sorunların erken tespit edilmesine ve çözülmesine yardımcı olur. Bakım alacaklısının ihtiyaçları ve beklentileri zamanla değişebileceğinden, sözleşmenin belirli aralıklarla gözden geçirilmesi ve gerekirse güncellenmesi faydalı olabilir.
- Sözleşmeye Sona Erme Şartları Eklenmesi: Taraflar, belirli koşulların gerçekleşmesi halinde (örneğin bakım borçlusunun uzun süreli hastalığı veya mali zorlukları) sözleşmenin nasıl sona ereceğine dair hükümler ekleyebilirler. Bu, beklenmedik durumlar karşısında her iki tarafın da haklarını koruyabilir.
8. Karşılaştırmalı Hukuk Perspektifi
Ölünceye kadar bakma sözleşmesine benzer hukuki düzenlemeler, farklı hukuk sistemlerinde de mevcuttur. Örneğin, bazı Avrupa ülkelerinde "yaşlılık aylığı sözleşmeleri" veya "hayat boyu intifa hakkı anlaşmaları" gibi kavramlar, benzer amaçlara hizmet etmektedir. Bu düzenlemeler genellikle, yaşlı veya bakıma muhtaç kişilerin maddi güvencelerini sağlarken, onlara ömür boyu destek olacak kişileri teşvik etmeyi amaçlar. Ancak, her ülkenin yasal sistemi ve kültürel yapısı farklı olduğundan, bu tür sözleşmelerin detayları ve uygulanış biçimleri de farklılık gösterebilir.
9. Etik Değerlendirmeler ve Potansiyel İstismarlar
Ölünceye kadar bakma sözleşmeleri, her ne kadar iyi niyetli amaçlarla kurulsa da, etik açıdan bazı riskleri de barındırabilir. Özellikle yaşlı ve savunmasız kişilerin mal varlıklarını devretmeleri söz konusu olduğunda, bakım borçlusunun kötü niyetli davranışları veya ihmali potansiyel bir sorun teşkil edebilir. Bu nedenle, bu tür sözleşmelerin kurulması ve uygulanması sürecinde, bakım alacaklısının haklarının korunması ve olası istismarların önlenmesi için gerekli yasal güvencelerin sağlanması büyük önem taşır. Mahkemeler, bu tür davalarda sadece hukuki delilleri değil, aynı zamanda tarafların dürüstlük kuralına uygun davranıp davranmadıklarını da titizlikle incelerler.
10. Sonuç
Ölünceye kadar bakma sözleşmesi, bakıma muhtaç bireyler için önemli bir yaşam boyu destek ve güvence mekanizması sunarken, karmaşık hukuki boyutları ve potansiyel riskleri de içeren bir anlaşmadır. Bu nedenle, bu tür bir sözleşme yapmaya karar veren tüm tarafların, sözleşmenin tüm hükümlerini dikkatlice incelemeleri, hak ve yükümlülüklerini tam olarak anlamaları ve mutlaka uzman bir avukattan hukuki rehberlik almaları hayati önem taşır. Bilinçli bir karar verme süreci ve hukuki destek, ileride yaşanabilecek olası anlaşmazlıkların önlenmesine ve sözleşmenin amacına uygun bir şekilde yürütülmesine katkı sağlayacaktır. Unutulmamalıdır ki, bu tür bir sözleşme sadece hukuki bir işlem değil, aynı zamanda insani değerleri ve karşılıklı güveni de içeren uzun soluklu bir ilişkidir.