MİRAS SÖZLEŞMESİNİN HUKUKİ NİTELİĞİ VE AMACI
Miras sözleşmesi, Türk Medeni Kanunu'nda açıkça belirtildiği üzere, "ölüme bağlı tasarruf" olarak nitelendirilen özel bir hukuki işlem türüdür. Bu tür sözleşmeler, bir kişinin yaşarken sahip olduğu maddi ve manevi tüm varlıklarının (tereke), vefatı halinde arzu ettiği kişi veya kişilere, belirlediği oranlarda veya şartlar dâhilinde intikalini sağlamayı amaçlar. Miras sözleşmeleri, miras bırakanın hayattayken yaptığı bir hukuki işlem olmakla birlikte, hüküm ve sonuçlarını ancak miras bırakanın ölümüyle birlikte doğurur.
Miras sözleşmelerinin yapılmasındaki temel amaçlar çeşitlilik gösterebilir. Bunlar arasında, muhtemel mirasçılar arasındaki gelecekteki anlaşmazlıkları önceden bertaraf etmek, mal varlığının adil ve miras bırakanın istekleri doğrultusunda dağıtımını sağlamak, aile şirketlerinin veya belirli önemli varlıkların belirli kişilere geçişini teminat altına almak, evlatlık ilişkisi gibi özel durumlarda miras hukukundan kaynaklanan hakları düzenlemek veya eşler arasındaki özel hukuki ilişkileri miras hükümleriyle pekiştirmek sayılabilir. Netice itibarıyla, miras sözleşmeleri, miras bırakanın iradesini hukuki bir zemine oturtarak, mal varlığının gelecekteki akıbetini önceden tayin etmesine olanak sunar.
1. Miras Sözleşmesi Türleri
Miras sözleşmeleri, miras bırakanın arzu ve hedeflerine göre farklı şekillerde tezahür edebilir. Türk Medeni Kanunu, temel olarak miras sözleşmelerini iki ana kategoriye ayırmaktadır: olumlu miras sözleşmesi ve mirastan feragat sözleşmesi.
Olumlu miras sözleşmesinde, miras bırakan, sözleşmenin karşı tarafını doğrudan mirasçı olarak atayabilir veya ona belirli bir mal vasiyet edebilir. Aynı şekilde, miras bırakan, karşı taraf ile yaptığı bir anlaşma neticesinde üçüncü bir kişiyi mirasçı olarak tayin edebilir veya üçüncü bir kişiye belirli bir mal bırakabilir. Bu tür sözleşmeler, miras bırakanın mal varlığının belirli kişilere intikalini aktif bir şekilde düzenlemesini sağlar.
Mirastan feragat sözleşmesi, diğer bir deyişle olumsuz miras sözleşmesinde ise, gelecekte mirasçı olabilecek bir kişi, miras bırakan hayattayken, bir bedel karşılığında veya bedelsiz olarak miras hakkından feragat eder. Bu sözleşme, miras bırakanın mal varlığının belirli kişilere daha fazla oranda kalmasını veya mirasçı sayısının azalmasını hedefleyebilir.
Miras sözleşmeleri, ayrıca tek taraflı ve iki taraflı miras sözleşmeleri şeklinde de bir ayrıma tabi tutulur. Bu ayrım, sözleşmede yalnızca bir tarafın mı ölüme bağlı tasarrufta bulunduğu yoksa her iki tarafın da mı bulunduğu esasına dayanır. Bir diğer önemli ayrım ise, sözleşmenin taraflarından birinin sağlar arası bir borç altına girip girmemesine göre yapılan ivazlı ve ivazsız miras sözleşmesi ayrımıdır.
- 1.1. Tek ve Çift Taraflı Miras Sözleşmesi
- 1.2. İvazlı ve İvazsız Miras Sözleşmesi
Tek taraflı miras sözleşmesi, hukuken yalnızca bir tarafın ölüme bağlı bir tasarruf yaparak gerçekleştirdiği bir anlaşma türünü ifade eder. Bu tür sözleşmelerde, sadece miras bırakan tarafından bir tasarruf işlemi yapılır. Bu tasarruf, sözleşmenin diğer tarafını veya sözleşmenin tarafı olmayan üçüncü bir kişiyi mirasçı olarak atamak veya belirli mal varlıklarını vasiyet etmek şeklinde olabilir. Sözleşmenin diğer tarafı, miras bırakanın bu tek taraflı irade beyanını kabul etmekle yükümlü olabilir. Ancak, bazı durumlarda, bu kabul karşılığında bir ücret ödemeyi taahhüt ederek bir yükümlülük altına da girebilir. İşte bu noktada, ödeme taahhüdünün varlığı, başlangıçta tek taraflı olan miras sözleşmesini ivazlı bir yapıya dönüştürebilir. Dolayısıyla, tek taraflı miras sözleşmesi, esasen miras bırakanın aktif tasarrufu ve karşı tarafın pasif kabulü üzerine kurulu bir hukuki ilişkiyi ifade eder.
İki taraflı miras sözleşmesi, her iki tarafın da karşılıklı olarak ölüme bağlı tasarruflarda bulunması durumunda söz konusu olur. Esasen, bu tür bir sözleşmede, hukuken birbirinden bağımsız iki ayrı miras sözleşmesi mevcuttur. Ancak, bu iki ayrı irade beyanı, tek bir sözleşme metni altında birleşerek, tarafların birbirlerine karşı ölüme bağlı tasarruflarda bulunmalarını sağlar. Bu duruma en tipik örnek, eşlerin birbirlerini mirasçı olarak atamalarıdır. Bu durumda, her bir eş, diğerini kendi mal varlığı üzerinde mirasçı olarak tayin eden ayrı bir ölüme bağlı tasarrufta bulunur. Ancak bu iki tasarruf, genellikle aynı sözleşme metninde ifade edilir ve birbirine bağlı hukuki sonuçlar doğurur. İki taraflı miras sözleşmelerinde, her iki tarafın da sözleşme anında tam fiil ehliyetine sahip olması gerekliliği, sözleşmenin geçerliliği açısından kritik bir öneme sahiptir.
İvazlı miras sözleşmesi, bir tarafın ölüme bağlı bir tasarruf yapması ve buna karşılık olarak diğer tarafın bir bedel ödemeyi veya başka bir edimde bulunmayı kabul ettiği sözleşme türünü ifade eder. Bu tür sözleşmelerde, miras bırakanın yaptığı tasarruf ile karşı tarafın üstlendiği edim arasında doğrudan bir hukuki bağ veya illiyet ilişkisi bulunur. Örneğin, miras bırakanın bir kişiyi mirasçı olarak ataması ve bu kişinin miras bırakana belirli bir miktar parayı ödemeyi taahhüt etmesi, ivazlı bir miras sözleşmesine örnek teşkil edebilir. Burada, miras bırakanın mirasçı atama tasarrufu ile karşı tarafın ödeme taahhüdü birbirine bağlıdır.
Mirastan feragat sözleşmesi de, belirli bir durumda ivazlı bir nitelik taşıyabilir. Miras bırakanın bir bedel ödemeyi kabul etmesi ve buna karşılık olarak mirasçının gelecekteki miras hakkından feragat etmesi, ivazlı bir feragat sözleşmesidir. Örneğin, miras bırakanın hayattayken bir mirasçısına bir daire vermesi ve bu mirasçının da buna karşılık olarak gelecekteki miras hakkından vazgeçmesi bu tür bir sözleşmeye örnek olarak verilebilir. İvazlı miras sözleşmeleri, taraflar arasında karşılıklı menfaat dengesi kurmayı amaçlar.
İvazsız miras sözleşmesi, miras bırakan tarafın ölüme bağlı bir tasarrufta bulunması ve karşı tarafın ise miras bırakanın bu iradesini sadece kabul etmesi şeklinde oluşan bir anlaşma türüdür. Bu durumda, sözleşmenin karşı tarafı herhangi bir borç veya yükümlülük altına girmez. İvazsız miras sözleşmelerinde, miras bırakanın tek taraflı irade beyanı esastır ve karşı tarafın bu beyanı kabul etmesiyle hukuki sonuç doğurur. Bu tür sözleşmelerde, miras bırakanın iradesi doğrultusunda mirasçıların belirlenmesi veya belirli bir malın bir kişiye vasiyet edilmesi gibi hususlar yer alabilir. Ancak, karşı tarafın miras bırakana karşı herhangi bir maddi veya manevi bir bedel ödemesi gerekmez. İvazsız miras sözleşmeleri, genellikle miras bırakanın yakınlarına veya arzu ettiği kişilere mal varlığını karşılıksız olarak devretme isteğini yansıtır.
2. Miras Sözleşmesinin Tarafları ve Ehliyeti
Miras sözleşmesinin temel olarak iki tarafı bulunur: mal varlığı üzerinde ölüme bağlı tasarrufta bulunan miras bırakan ve bu tasarrufun muhatabı olan sözleşmenin diğer tarafı. Sözleşmenin diğer tarafı, mirasçılardan biri olabileceği gibi, miras bırakanla herhangi bir akrabalık bağı bulunmayan bir üçüncü şahıs da olabilir. Sözleşmenin geçerliliği açısından tarafların ehliyeti hayati bir öneme sahiptir. Türk Medeni Kanunu'nun 503. maddesi, miras sözleşmesi yapacak kişinin taşıması gereken zorunlu şartları açıkça belirtir:
- Miras sözleşmesi yapacak kişinin ayırt etme gücüne sahip olması, yani akli melekelerinin yerinde olması ve yaptığı işlemin hukuki sonuçlarını idrak edebilmesi gerekmektedir.
- Miras sözleşmesi yapacak kişinin ergin olması, yani on sekiz yaşını doldurmuş olması gerekmektedir.
- Miras sözleşmesi yapacak kişinin kısıtlı olmaması, yani mahkeme kararıyla fiil ehliyetinin sınırlandırılmamış olması gerekmektedir.
Bu bağlamda, miras sözleşmesi yapabilmek için kural olarak tam fiil ehliyetine sahip olmak zorunludur. Ancak bu durum, miras sözleşmesinde ölüme bağlı tasarrufta bulunan taraf (miras bırakan) için geçerlidir. Eğer sözleşmede her iki taraf da ölüme bağlı tasarrufta bulunuyorsa, yani iki taraflı bir miras sözleşmesi söz konusuysa, bu durumda her iki tarafın da sözleşme anında tam ehliyetli olması gerekmektedir. Buna karşılık, sözleşmenin diğer tarafı ölüme bağlı bir tasarrufta bulunmuyor, sadece miras bırakanın iradesini kabul ediyor veya ivazlı bir miras sözleşmesinde bir bedel ödemeyi üstleniyorsa, bu durumda ölüme bağlı tasarrufta bulunmayan tarafın ehliyeti genel ehliyet kurallarına tabidir:
- Eğer bu taraf tam ehliyetsiz ise (örneğin, sürekli olarak ayırt etme gücünden yoksun küçükler veya vesayet altındaki kişiler), miras sözleşmesini onun adına yasal temsilcisi (veli veya vasi) yapar. Ancak, tam ehliyetsiz kişi vesayet altında ise, sulh ve asliye mahkemelerinin de ayrı ayrı rızasının alınması zorunludur.
- Eğer bu taraf sınırlı ehliyetsiz ise (örneğin, on sekiz yaşından küçük ancak mümeyyiz olan kişiler), ve miras sözleşmesi ile kendi üzerine sağlar arası bir ivaz borcu yüklenmiyorsa (yani sadece miras bırakanın tasarrufunu kabul ediyorsa), yasal temsilcisinin (veli) katılımına gerek kalmaksızın tek başına sözleşmeyi yapabilir. Ancak, sınırlı ehliyetsiz kişi miras sözleşmesi ile bir borç altına girecekse, yani ivazlı bir miras sözleşmesi yapılıyorsa, yasal temsilcisinin işleme bizzat katılması gerekmektedir.
3. Miras Sözleşmesinin Şekil Şartları
Miras sözleşmelerinin geçerli olabilmesi için, kanun koyucu tarafından özel ve sıkı şekil şartları öngörülmüştür. Bu şekil şartları, Türk Medeni Kanunu'nun 545. maddesinde açıkça düzenlenmektedir:
"Miras sözleşmesinin geçerli olması için resmî vasiyetname şeklinde düzenlenmesi gerekir. Sözleşmenin tarafları, arzularını resmî memura aynı zamanda bildirirler ve düzenlenen sözleşmeyi memurun ve iki tanığın önünde imzalarlar."
Kanunda belirtilen resmi memur, uygulamada Noter olarak kabul edilmektedir. Dolayısıyla, miras sözleşmesi ancak ve ancak Noter huzurunda, yazılı olarak yapılabilecektir. Adi yazılı şekilde veya sözlü olarak yapılan miras sözleşmeleri kesinlikle geçersizdir. Bu şekil şartı, miras sözleşmelerinin önemine binaen, tarafların iradelerinin sağlıklı bir şekilde tespit edilmesi ve ileride doğabilecek hukuki ihtilafların önlenmesi amacıyla konulmuştur.
Diğer taraftan, miras sözleşmesi yapabilme hakkı, kişiye sıkı sıkıya bağlı bir hak olduğundan, bu işlemin temsilci aracılığıyla yapılması mümkün değildir. Yani, miras bırakanın bizzat Notere gelerek miras sözleşmesini akdetmesi gerekmektedir. Buna karşın, mirastan feragat eden taraf, ölüme bağlı bir tasarrufta bulunmadığından, bu işlemi temsilci aracılığıyla yapabilir. Dolayısıyla, mirastan feragat eden kişinin bizzat noter huzurunda bulunması zorunlu değildir.
4. Miras Sözleşmesinin Geçerliliği
Miras sözleşmesi, hukuki varlığını sürdürse de, kural olarak hüküm ve sonuçlarını ancak miras bırakanın ölümüyle birlikte doğurur. Miras bırakan hayattayken sözleşme herhangi bir uygulama alanı bulmaz. Ayrıca, miras sözleşmesi iki taraflı bir hukuki işlem olması sebebiyle, sözleşmenin tarafları arasında bağlayıcıdır. Bu ilke gereğince, miras sözleşmesinden tek taraflı olarak dönmek kural olarak mümkün değildir. Ancak, kanunda öngörülen bazı özel durumlar ve istisnalar söz konusu olabilir ve bu nedenle her somut olayın kendine özgü koşulları dikkatlice incelenmelidir.
5. Miras Sözleşmesi İle Yapılabilecek Ölüme Bağlı Tasarruflar
Miras bırakan, geçerli bir şekilde akdettiği miras sözleşmesi aracılığıyla, ölümünden sonraki mal varlığı üzerinde çeşitli ölüme bağlı tasarruflarda bulunabilir. Türk Medeni Kanunu, miras sözleşmesi ile yapılabilecek başlıca işlemleri şu şekilde sıralamaktadır:
- Mirasçı atayabilir. (TMK Madde 516): Miras bırakan, miras sözleşmesi ile yasal mirasçıları dışında bir veya birden fazla kişiyi mirasçı olarak tayin edebilir. Atanan bu mirasçılar, yasal mirasçılarla aynı hak ve yükümlülüklere sahip olurlar.
- Mirasçılardan birine veya üçüncü bir kişiye belirli bir malını vasiyet edebilir. (TMK Madde 517): Miras bırakan, miras sözleşmesi ile terekesinde bulunan belirli bir malı (örneğin, bir taşınmazı, bir aracı, bir tabloyu vb.) mirasçılarından birine veya mirasçı olmayan üçüncü bir kişiye vasiyet edebilir. Bu durumda, vasiyet alacaklısı, mirasın açılmasıyla birlikte bu malın kendisine verilmesini talep etme hakkına sahip olur.
- Koşullar ve yükümlülükler koyabilir. (TMK Madde 515): Miras bırakan, miras sözleşmesi ile yaptığı ölüme bağlı tasarruflara belirli koşullar ekleyebilir veya mirasçılara/vasiyet alacaklılarına belirli yükümlülükler getirebilir. Örneğin, bir mirasçının belirli bir eğitimi tamamlaması koşuluyla mirasçı olması veya bir vasiyet alacaklısının belirli bir hayır kurumuna bağış yapması yükümlülüğü getirilebilir.
- Yedek mirasçı atayabilir. (TMK Madde 520): Miras bırakan, miras sözleşmesi ile atadığı ilk mirasçının herhangi bir nedenle mirasçı olamaması (örneğin, miras bırakanından önce ölmesi veya mirası reddetmesi) ihtimaline karşı, bir yedek mirasçı atayabilir. Bu sayede, mirasın belirsiz kalması önlenmiş olur.
- Art mirasçı atayabilir. (TMK Madde 521): Miras bırakan, miras sözleşmesi ile bir ön mirasçı ve bu ön mirasçının ölümünden veya belirli bir olayın gerçekleşmesinden sonra mirasın kendisine geçeceği bir art mirasçı atayabilir. Bu düzenleme, mal varlığının belirli bir süre belirli kişiler tarafından kullanılması ve sonrasında başkalarına devredilmesi amacını taşır.
- Vakıf kurabilir. (TMK Madde 526): Miras bırakan, miras sözleşmesi ile bir vakıf kurma iradesini beyan edebilir ve vakfın mal varlığını ve amacını belirleyebilir. Ancak, kanun koyucu bu konuda özel bir düzenleme getirmiştir: vakıf kurma işlemi miras sözleşmesi ile yapılsa bile bağlayıcı değildir, yani miras bırakan istediği zaman tek taraflı olarak vakıf kurmaktan dönebilir. Bu istisna, vakıf kurma iradesinin ölüm anına kadar serbestçe değiştirilebilmesi amacını taşır.
- Mirasçılıktan çıkarma işlemi yapabilir. (TMK Madde 510): Miras bırakan, kanunda sayılan belirli haklı sebeplerin varlığı halinde, yasal mirasçılarından birini mirasçılıktan çıkarabilir. Mirasçılıktan çıkarılan kişi, miras payını ve tenkis davası açma hakkını kaybeder. Ancak, miras bırakan açısından bu işlem de bağlayıcı değildir, yani miras bırakan istediği zaman tek taraflı olarak mirasçılıktan çıkarma işleminden dönebilir. Bu da, miras bırakanın iradesinin ölüm anına kadar geçerli olması prensibiyle ilgilidir.
6. Miras Sözleşmesi ile Yapılamayacak Ölüme Bağlı Tasarruflar
Miras bırakan, miras sözleşmesi ile dilediği kişiyi mirasçı yapabilir ve yukarıda sayılan diğer ölüme bağlı tasarrufları da gerçekleştirebilir. Ancak, miras hukukunda saklı pay adı verilen ve kanunen belirli yasal mirasçılar için ayrılan bir kısım bulunmaktadır. Eğer miras bırakanın altsoyu (çocukları, torunları), annesi, babası veya eşi gibi saklı pay sahibi yasal mirasçıları varsa, miras bırakan sadece bu kişilerin saklı payları dışında kalan kısım (tasarruf edilebilir kısım) üzerinde serbestçe tasarrufta bulunabilir.
Tasarruf edilebilir kısım, terekenin tamamından saklı payların toplamının çıkarılmasıyla elde edilen miktardır. Saklı pay oranları, yasal mirasçıların zümrelerine göre kanunda belirlenmiştir. Örneğin, altsoyun saklı payı yasal miras payının yarısı, ana ve babanın saklı payı yasal miras payının dörtte biri, eşin saklı payı ise miras bırakanın diğer mirasçılarıyla olan ilişkisine göre değişen oranlardadır.
Eğer miras bırakanın yukarıda sayılan saklı pay sahibi yasal mirasçılarından hiçbiri bulunmuyorsa, bu durumda miras bırakan, sahip olduğu terekenin tamamı üzerinde serbestçe tasarrufta bulunabilir. Saklı pay kurumu, kanunen belirli yakınların miras üzerindeki asgari haklarını korumayı amaçlar ve miras bırakanın bu hakları tamamen ortadan kaldıran tasarruflarda bulunmasını engeller. Miras sözleşmesi ile yapılan tasarruflar da, saklı pay kurallarına tabidir ve saklı payları ihlal eden tasarruflar, mirasçıların açacağı tenkis davası ile sınırlandırılabilir.
7. Miras Sözleşmesinin Feshi ve İptali
Miras sözleşmesinin sona ermesi veya geçersiz hale gelmesi çeşitli şekillerde mümkündür. Bu durumlar, sözleşmenin taraflarının ortak iradesiyle sona ermesinden, kanunda öngörülen özel fesih ve dönme hallerine ve nihayetinde hukuki sakatlıklar nedeniyle iptaline kadar geniş bir yelpazede değerlendirilir.
- 7.1. Sözleşmenin Tarafların Anlaşmasıyla Sona Ermesi
- 7.2. Sözleşmenin Feshi ve Sözleşmeden Dönme
- Mirasçılıktan Çıkarma Sebebinin Varlığı Halinde Dönme: Eğer miras bırakan, miras sözleşmesinin diğer tarafını veya sözleşmede mirasçı olarak atadığı üçüncü bir kişiyi, Türk Medeni Kanunu'nun 510. maddesinde sayılan haklı sebeplerden birine dayanarak mirasçılıktan çıkarma hakkına sahipse, bu durumda miras bırakan, daha önce akdettiği miras sözleşmesinden tek taraflı olarak dönebilir. Bu dönme işlemi, miras bırakanın resmi şekilde (noter huzurunda) düzenleyeceği yeni bir vasiyetname ile gerçekleştirilir. Miras bırakan, bu vasiyetnamede miras sözleşmesinden döndüğünü açıkça belirtir ve mirasçılıktan çıkarma sebebini de gerekçelendirir. Bu durumda, miras bırakanın sonradan oluşan ve resmi şekilde ifade edilen iradesi, daha önceki miras sözleşmesinin ilgili hükümlerini geçersiz kılar. Ancak, mirasçılıktan çıkarma sebebinin hukuken geçerli olup olmadığı, mirasın açılmasından sonra ilgililer tarafından dava konusu yapılabilecektir.
- İvazlı Miras Sözleşmesinde Karşı Edimin Yerine Getirilmemesi Halinde Dönme: Eğer söz konusu miras sözleşmesi ivazlı nitelikteyse, yani miras bırakanın ölüme bağlı tasarrufu karşılığında, sözleşmenin diğer tarafının belirli bir edimi (bir bedel ödeme, bir hizmet ifa etme vb.) yerine getirmesi kararlaştırılmışsa ve bu edim, sözleşmenin diğer tarafı tarafından gereği gibi ifa edilmezse, miras bırakan, genel borçlar hukuku hükümleri çerçevesinde sözleşmeden dönme hakkını kullanabilir. Bu durumda, miras bırakanın dönme iradesini içeren açık ve kesin bir beyanının, sözleşmenin diğer tarafına ulaşması gerekmektedir. Dönme beyanının karşı tarafa ulaşmasıyla birlikte, ivazlı miras sözleşmesi geçmişe etkili olarak sona erer ve taraflar karşılıklı olarak aldıklarını iade etmekle yükümlü olurlar. Ancak, borç altında olan taraf, dönme beyanı kendisine ulaştıktan sonra dahi, gecikmeli olarak edimini yerine getirmeyi teklif eder ve aynı zamanda miras bırakanın zararını karşılayacak yeterli bir teminat sunarsa, miras bırakanın sözleşmeden dönme hakkı engellenebilir. Bu hüküm, ivazlı sözleşmelerde taraflar arasındaki karşılıklı menfaat dengesini ve sözleşmeye bağlılık ilkesini korumayı amaçlar.
- 7.3. Sözleşmenin İptali
- Sözleşmeye aykırı ölüme bağlı tasarruflar ve bağışlamalar: Miras bırakanın, geçerli bir miras sözleşmesi akdettikten sonra, bu sözleşmenin hükümlerine aykırı düşen başka ölüme bağlı tasarruflarda (örneğin, yeni bir vasiyetname düzenlemesi) veya sağlar arası bağışlamalarda bulunması halinde, miras sözleşmesinin iptali talep edilebilir. Ancak, bu iptal için miras bırakanın ölümünden sonra dava açılması gereklidir. Miras bırakanın sağlığında, sözleşmeye aykırı tasarrufları tek başına miras sözleşmesini geçersiz kılmaz. İptal davası açma hakkı, miras sözleşmesiyle menfaati zedelenen kişilere aittir.
- İrade sakatlığı: Miras sözleşmeleri, tarafların özgür ve sağlıklı iradeleriyle kurulmalıdır. Eğer sözleşmenin akdedildiği sırada miras bırakanın veya diğer tarafın iradesi sakatlanmışsa (örneğin, hata, hile veya korkutma gibi nedenlerle), bu durumda miras sözleşmesi iptal edilebilir.
- Ehliyetsizlik: Miras sözleşmesinin akdedilmesi sırasında miras bırakanın tam fiil ehliyetine sahip olmaması (ayırt etme gücü eksikliği, küçüklük veya kısıtlılık halleri) durumunda, miras sözleşmesi iptal edilebilir. Aynı şekilde, eğer iki taraflı bir miras sözleşmesi söz konusuysa ve sözleşmenin diğer tarafı da ölüme bağlı bir tasarrufta bulunuyorsa, her iki tarafın da sözleşme yapma anında tam fiil ehliyetine sahip olması gerekir; aksi takdirde ehliyetsizlik nedeniyle sözleşme iptal edilebilir.
- Davacının kendisinin hak sahibi olduğunu, yapılan ölüme bağlı tasarrufu ve iptal sebebini birlikte öğrenmesinden itibaren bir yıllık hak düşürücü süre başlar. Ancak, bütün bu hususlar miras bırakanın sağlığında öğrenilmişse, süre miras bırakanın ölümünden itibaren işlemeye başlar.
- Eğer on yıl içinde söz konusu durumlar öğrenilemezse, dava açma hakkı düşer; ancak bu durum davalının iyi niyetli olma ihtimalinde geçerlidir.
- Eğer davalı kötü niyetli ise (örneğin, ehliyetsiz olduğunu bilerek veya irade sakatlığına neden olarak miras elde etmişse), söz konusu durumları öğrenme ve dava açma süresi yirmi yıldır. Bu süreler, hukuki güvenliğin sağlanması ve davaların makul bir sürede sonuçlandırılması amacını taşır.
Miras sözleşmesi, tarafların yazılı şekilde anlaşması suretiyle her zaman sona erdirilebilir. Bu durumda, her iki tarafın da sözleşmenin ortadan kalkması yönündeki ortak iradesi esastır. Kanun koyucu, bu yazılı anlaşmanın Noter huzurunda yapılmasını zorunlu tutmamış olup, taraflar arasında adi yazılı şekilde yapılması yeterlidir. Bu düzenleme, tarafların serbest iradeleriyle kurdukları hukuki ilişkiyi aynı serbest iradeleriyle sonlandırabilmelerine olanak tanır.
Miras sözleşmeleri, iki taraflı hukuki işlemler olmaları nedeniyle, sözleşmenin bağlayıcılığı ilkesi gereğince, kural olarak tek taraflı olarak sona erdirilmeleri mümkün değildir. Taraflardan birinin kendi iradesiyle sözleşmeyi ortadan kaldırması, hukuki güvenlik ve sözleşmeye duyulan güven prensiplerine aykırıdır. Ancak, kanun koyucu, belirli ve sınırlı hallerde, miras bırakanın tek taraflı olarak sözleşmeden dönmesine veya sözleşmeyi feshetmesine olanak tanımıştır. Bu istisnai durumlar şunlardır:
Miras sözleşmesinin iptali, geçerli olarak kurulmuş olmasına rağmen, kanunda öngörülen belirli hukuki sebeplerin varlığı halinde, mahkeme kararıyla geçmişe etkili olarak ortadan kaldırılması anlamına gelir. Miras sözleşmesinin iptalini gerektiren başlıca durumlar şunlardır:
Ehliyetsizlik halinde, miras sözleşmesi kendiliğinden hükümsüz hale gelmez, miras bırakanın ölümüyle beraber sanki geçerli bir sözleşmeymiş gibi hüküm doğurur. Eğer bu hükümlerin geçerli olmaması isteniyorsa, menfaati olan tarafın (örneğin, yasal mirasçılar) iptal davası açması gerekir. Bu iptal davası için kanunda belirli hak düşürücü süreler öngörülmüştür:
8. Miras Sözleşmesi İle Vasiyetname Arasındaki Temel Farklar
Vasiyetname ve miras sözleşmesi, her ikisi de miras bırakanın ölümünden sonraki mal varlığının paylaşımı için yaptığı ölüme bağlı tasarruflar olmakla birlikte, hukuki nitelikleri, yapılış şekilleri ve sonuçları itibarıyla birbirinden önemli ölçüde ayrışmaktadırlar. Bu iki hukuki müessese arasındaki temel farklar şu şekilde özetlenebilir:
- Ehliyet Şartları: Vasiyetname yapabilmek için, Türk Medeni Kanunu'na göre on beş yaşını doldurmak ve ayırt etme gücüne sahip olmak yeterlidir. Yani, vasiyetname yapacak kişinin tam fiil ehliyetine sahip olması zorunlu değildir. Ancak, miras sözleşmesi için tam fiil ehliyeti aranır. Bu, miras sözleşmesi yapacak kişinin ayırt etme gücüne sahip, ergin ve kısıtlı olmaması gerektiği anlamına gelir. Miras sözleşmesinin daha sıkı ehliyet şartlarına tabi olması, bu sözleşmenin taraflar arasında bağlayıcı bir hukuki ilişki kurmasından kaynaklanmaktadır.
- Yapılış Şekli: Vasiyetname, Türk Medeni Kanunu'nda öngörülen üç farklı şekilde yapılabilir: sözlü vasiyetname, resmi vasiyetname ve el yazılı vasiyetname. Bu çeşitlilik, miras bırakanın farklı durumlara ve tercihlere göre tasarrufta bulunmasına olanak tanır. Buna karşılık, miras sözleşmesi sadece resmi şekilde yapılabilir. Bu, miras sözleşmesinin geçerliliği için mutlaka noter huzurunda düzenlenmesi gerektiği anlamına gelir. Miras sözleşmesinin şekil şartının vasiyetnameye göre daha katı olması, bu sözleşmenin taraflar için bağlayıcı olması ve mal varlığının gelecekteki akıbetini kesin bir şekilde düzenlemesi amacını taşır.
- Değiştirme ve İptal: Vasiyetnamede, miras bırakan kişi, hayattayken istediği zaman ve tek taraflı olarak vasiyetnamesini değiştirme veya iptal etme özgürlüğüne sahiptir. Vasiyetname, miras bırakanın son iradesini yansıtır ve bu nedenle her zaman değiştirilebilir veya geri alınabilir. Ancak, miras sözleşmesi taraflar arasında bir anlaşmaya dayanır. Bu nedenle, miras sözleşmesinin değiştirilmesi veya iptal edilmesi, ancak tarafların karşılıklı rızası ile mümkündür. Tek taraflı olarak miras sözleşmesinden dönmek veya sözleşmeyi değiştirmek kural olarak mümkün değildir (yukarıda belirtilen özel durumlar hariç). Bu temel fark, miras sözleşmesinin vasiyetnameye göre daha güçlü bir bağlayıcılığa sahip olduğunu gösterir. Miras sözleşmesiyle kurulan hukuki ilişki, tarafların ortak iradesiyle korunur ve tek taraflı müdahalelere karşı daha dirençlidir.
Sonuç olarak, miras sözleşmesi ve vasiyetname, miras hukukunun önemli iki ölüme bağlı tasarruf aracı olmakla birlikte, ehliyet şartları, yapılış şekilleri ve özellikle değiştirme/iptal imkanları açısından önemli farklılıklar gösterirler. Miras bırakanların, mal varlıklarının ölümden sonraki akıbetini düzenlerken, bu iki araç arasındaki farkları ve kendi özel durumlarına en uygun olanını dikkatlice değerlendirmeleri büyük önem taşır. Hukuki danışmanlık almak, doğru ve geçerli bir ölüme bağlı tasarruf yapılması açısından kritik bir adımdır.